Pazartesi, Şubat 19, 2007

Tek Taraflı Dünya Düzeni: (Vahşi) Kapitalizm

Kim demiş bütün insanlar eşittir diye? Hayır yok öyle bir şey. Bütün insanlar beyin olarak eşit olsa bile bunu kullanabilme yeteneği noktasında bile farklılaşırlar. “Fırsat eşitliği” jargonu ise bu yüzden anlamsız kalmaktadır. Bu yüzden ideal Dünya düzeni tüm insanların aynı şartlara sahip olması demek değildir. Buna “tek katmanlı eşitlik” (ya da eşitsizlik) diyelim. Öte yandan eğer söz konusu olan şey insan toplulukları ise (mesela milletler ya da millet olma potansiyeline sahip diğer topluluklar) o zaman mutlak suretle bu topluluklar eşit olmalıdır. Yani en bilinen tabiriyle: SÖMÜRGEYE HAYIR!!! Buna da “çok katmanlı eşitlik” diyebiliriz.
Şimdi işin özü Dünyanın şu anda içinde bulunduğu durumun fena halde canımı sıkmasıdır. Peki n’oldu da Dünya bu hale geldi? Eskiden Dünya çok büyük bir yerdi. Kimse kimseyi tanımazdı, tacirler ve askerler dışında…Sonra birileri İngiltere’de buhar makinesini üretim süreçlerinde kullanmayı akıl etti. Yaşasın! Artık o birileri daha çok üretebilecekti. Böylece daha çok insan o ürünlerden faydalanabilecekti. Bu iyi bir şeydi. Çünkü sınaî ürünler tarım ürünlerinden çok daha fazla çeşitliydi, kullanışlıydı vs. vs. vs. (Düşünsenize makarna ve hazır çorba olmadan hayat biz öğrenciler için daha zor olabilirdi:)
İyi de üretimin mantığı belliydi; Fabrikanın arka kapısından bir şeyler girmeden ön kapısından bir şeyler çıkamazdı. E arka kapıdan girecek o şeylerin de eldeki miktarı belliydi ve bir sınırı vardı. Gün gelecekti ve bu birileri ellerindekini bitirecekti. Çünkü iktisadın en temel kuramına göre hiçbir kaynak sınırsız değildi ve kullandıkça azalan ve sonunda da biten şeyler di bu kaynaklar. Sonra n’oldu? Bu birileri ellerindekiler bitince fabrikalarını kapatmadılar tabii ki. Kapatamazlardı çünkü. Çünkü kendilerince bir sürü haklı nedenleri vardı (Bazıları gerçekten çok doğruydu.). Sonra tüm bu nedenlere dayanarak yeni kaynaklar, hammaddeler bulabilmek için başkalarının topraklarına göz koyma hakkına sahip olduklarını zannettiler. Hem sonra, göz koydukları topraklar çok zengindi (öyle ki topuğumu vursam petrol fışkıracak diyecek kadar da ağızlarının suyu akıyordu, altının rengi gözlerini kamaştırıyor, kömürün rengi ise ruhlarını ve kalplerini karartıyordu…) ve bu topraklarda yaşayan insanlar onlara göre çok ilkeldi, bu topraklarda yaşamayı hak etmiyorlardı. Artık batı gözünü doğuya dikmiş ve hırlamaya başlamıştı. Dünyanın çivisi çıkmak üzereydi. İşte filmimiz tam da burada koptu…Batı artık silahını bulmuştu: Sömürme, yani yeni adıyla Kapitalizm.
Aslında kapitalizm sermaye taraftarlığı demektir ve teoride çok iyi bir şeydir. Çünkü rekabet olanağı yani eşitlik sağlar, kaynak israfını önler. Sırf bu nedenle iktisadın en büyük sorunsalına cevap olabilecek niteliktedir. Ayrıca bir ülke eğer sanayileşmek istiyorsa, o ülkede bir fabrikanın kurulabilmesi için elbette birilerinin o fabrikayı kuracak paraya sahip olması gerekir. Yani sermayenin yoğunlaşması gerekir. Bu yüzden de kapitalizm iyi bir sistemdir.( “Peki, illa fabrika kurmak için birilerinin zengin olması gerekir mi?” sorusunun cevabını daha sonra vereceğim.) Bununla birlikte pratikte işler öyle yürümemektedir. Dünya üzerinde sermayenin dağılımına baktığımızda inanılmaz bir eşitsizlik göze çarpmaktadır. Ayrıca kapitalizm teoride sanıldığı gibi rekabet olanağı sağlayıcı değil tekele meyledici bir niteliğe sahiptir. Çünkü sermaye sahipleri her zaman en büyük ve tek büyük olmak isterler, her zaman daha çok satmak isterler. Dikkat edildiğinde kolayca görülecektir ki tüm çabaları bu yöndedir. Bunun örnekleri vermekle bitmez. Ama adettendir, bi Microsoft’u, bi Coca-Cola’yı, bi Danone’yi burada ifade etmeden geçmeyelim. Peki kaynak israfını engelliyor mu bu kapitalizm? Tabii ki engellemiyor, hatta artırıyor. Kaynak diyince doğal kaynakları hatta en temellerinden hava ve suyu da anlayalım. Bugün küresel ısınma Dünyanın en büyük sorunuysa bunun en büyük sebebi de düzensiz ve duyarsız sanayileşme şeklidir. Çünkü fabrikanın bacasına ve atık su borusuna filtre takmak masraflıdır ve bu yüzden gereksiz bir şeydir. Hem CO2 emisyonu da nerden çıktı? Çevreyi kim takar? Kapitalizmin takmayacağı kesin. Takmamaktadır da. Bugün hayati öneme sahip Kyoto Protokolüne imza atmayan en büyük ülke aynı zamanda Dünyanın en kapitalist ülkesi ABD’dir. Yani kısacası Dünya kaynakları adil ve duyarlı bir şekilde kullanılmadığı için bir taraf zenginlik içinde yüzerken, bir taraf açlıktan, hastalıktan kırılmaktadır. Yani çok katmanlı eşitlik gerçekleşmemektedir. Peki bu hak mıdır, reva mıdır?...

Yani bu kapitalizm kötü bir şey mi amca?

Son olarak şunları yazmak istiyorum. Kapitalizm kanaatimce ölü doğmuş bir sistemdir. Vazgeçilmeli midir? Tabii ki hayır, çünkü o zaman alternatif sunmak gerekir ve Dünya üzerinde şu anda daha iyi bir sistem yoktur. Zaten işin otoriteleri de kapitalizmi kötünün iyisi bir sistem olarak nitelemektedir. Aslında daha iyi bir sistem vardır, onu da sonraki yazımda aktaracağım.

Tüm insanlığın bu küçük ve yaşlı Dünyamızda daha huzurlu bir şekilde yaşaması dileğiyle…

Hiç yorum yok: